12 Temmuz 2014 Cumartesi

En Son Ne Okudum 2: Aynı Yıldızın Altında - John Green (The Fault in Our Stars)




Orjinal İsmi: The Fault in Our Stars 
Türkçe İsmi: Aynı Yıldızın Altında 
Yazarı: John Green 
Çevirmeni: Çiçek Eriş
Basım Yılı: 2013
Basım Yeri:  İstanbul
Sayfa Sayısı: 320 
Yayınevi: Pegasus Yayıncılık 
Dili: Türkçe
Türü: Roman, Gençlik, Romantik, Dram 

Tanıtım:
Hayatın Anlamını Bulmanın, Âşık Olmanın ve Alınan Her Nefesin Farkına Varmanın Öyküsü
On altı yaşındaki kanser hastası Hazel Grace'in birkaç yıl daha yaşamasını garanti eden tıp mucizesine rağmen hastalığı ölümcüldür ve konulan teşhisle birlikte yıldızlar, öyküsünün son bölümünü çoktan kaleme almıştır.
Fakat Augustus Waters isimli yakışıklı bir sürpriz karakter, Kanserli Çocuklar İçin Destek Grubu'nda boy gösterince Hazel'ın hayatı bambaşka bir yöne sapar ve bu zeki çocuğun çekimine karşı koyamayan kızın öyküsü yeniden yazılır...

"Hayata, ölüme ve araya sıkışanlara dair bir roman olan Aynı Yıldızın Altında, John Green'in en iyi kitabı.
Kahkaha atıyor, ağlıyor, hızınızı alamayıp tekrar okuyorsunuz."
Markus Zusak, Printz ödüllü bestseller yazarı
"Aynı Yıldızın Altında evrensel konuları ele alıyor: Sevilecek miyim? Hatırlanacak mıyım? Bu dünyada bir iz bırakabilecek miyim?"
Jodi Picoult, New York Times bestseller yazarı
"Dâhiyane... Çok etkileyici... Güçlü ve saf duygularla korkusuzca yüzleşebiliyor."
TIME
"Green, okurların aklından uzun süre çıkmayacak, göz kamaştıran iki gencin öyküsünü iyi bir gözlem yeteneği ve empatiyle anlatarak, rafta duracak bir kitaptan ötesini yazmayı başarmış." People "Bu romanı çekici kılan şey dakikada bir heyecanlı bir patlama yaşanması değil, 'sayılı günler içinde sonsuzca' yaşamaya çalışan karakterlerin gerçekliği."
The Washington Post
"Buruk bir komedi, akılları baştan alacak bir romantizm ve insana hayat ile ölüme dair sorulan büyük soruları keyifle ve uzun uzun düşündüren bir kitap."
Horn Book
"Aynı Yıldızın Altında bir aşk hikâyesi. Son dönem edebiyatın en içten ve dokunaklı romanlarından biri ama aynı zamanda korkunç bir zekâ, cesaret ve hüznün varoluşsal trajedisini de anlatıyor."
Lev Grossman, TIME


Kitabı ilk çıktığı zamanlarda arkadaşımla kitap değişimleri sırasında okumuş ve hayran kalmıştım... Geçtiğimiz haftalarda filmin vizyona girmesiyle ve kitaptan filme dönüşen vizyon filmlerini kitabı tekrar okumadan izlemekten pek hoşlanmadığım için hatfa başında arkadaşımdan kitabı tekrar ödünç istedim ve dün akşam saatlerinde yeniden bitirdim.Kitaba olan puanım 5 üzerinden 5 oldukça dahiyenece yazılmış bir başucu romanı. İçten ve oldukça dokunaklı. Çok zekice kelimeler ve cümleler birleşmiş. Hüzünlendiriyor, güldürüyor farklı ruh hallerine bürünüyrosunuz kitabı okurken, heyecanlanıyorsunuz ve düşünüyorsunuz... Kitap yorumlarının bir çoğunda kitabı okurken ağladıklarından bahsediyorlar. Fakat ben her iki okumamda da aşırı duygulanmama gözlerimin dolmasına rağmen bir türlü ağlayamadım. Ki, aslında çok da kolay ağlayabilen bir yapıya sahip olmama rağmen, ağlayamadım! Film yorumlarında da filmden çıkanların bir çoğunun ağladığını okudum. Bugün gittiğimde durumu tekrar sizin ile paylaşırım... Hazel Grace Lancaster ve Augustus Waters hayatta iz bırakmak, unutulmamak üzerine korkuları birer birer gerçeklik olarak yüzümüze vuruyorlar.
 .
- Okumayanlar için spoiler içerebilir -
.
Hazel Grace Lancaster 4. evrede tiroid kanseri olan ve aynı zamanda ciğerlerinde yaşadığı problemden ötürü solunum cihazına bağlı olarak yaşamakta. Tiroid ile uğraşmanın ne kadar zor olduğunu bilen bir hasta olarak, zaman zaman Hazel'in yerine kendimi koyduğum ve halime binlerce kez şükür ettim. Tiroid kanseri hakkında oldukça derin araştırmalar yapmıştım hastalığımı ilk öğrendiğimde, hastalığınızı tanıdığınızda onunla savaşmanız daha kolay olabiliyor... Her neyse. Hazel hastalığı dolayısıyla kendisini dış dünyadan tamamen arındırmış. Kimse ile görüşmüyor, arkadaşlık kurmuyor kendi halinde kitapları ile yaşıyor. Özellikle Görkemli Izdırap adlı bir kitabı çok seviyor ve hikayenin sonunu oldukça merak ediyor. Kitabı okurken Görkemli Izdırap'ın gerçek olup olmadığını araştırdım ve gerçek olmasını bende o kadar çok diledim ki... Ama malesef ki, zeki yazarımızın kurgusundan ibaret bir kitapmış. Bence yine de oldukça güzel bir konuya sahipti Görkemli Izdırap'ta. 
Hazel, annesinin zoru ile katıldığı destek grubunda Isaac'a destek olmak için gelen Augustus Waters ile tanışır, bu Hazel Grace için bir dönüm noktası diyebiliriz rahatlıkla. Çünkü, Augustus ile tanıştıktan sonra hayatındaki hiçbirşey Hazel için aynı olmayacak. Hazel insanlardan uzak durduğu için başlarda Augustus'u da hayatına alması pek kolay olmayacak fakat Augustus'un vazgeçmeyen kesin tavırları, Hazel'in kalbini başta yavaş yavaş, sonra bir anda fethedecektir. Augustus da kanserden tek bacağını kaybetmiş. Sonraki kontrol taramalarında kanser bulgularına rastlanmamış. Hazel ile Gus birbirlerini ortak yönlerinden dolayı iyi anlasalarda kitabın ana teması kanser ya da hastalıklar değil karakterlerin sağlamlığı sanki yanıbaşınızda bir arkadaşınız gibi gerçek Hazel, Gus, İsaac... Hazel'in sonunu daha kitabın en başlarından görüyorsunuz aslında ama ana karakterler olduğu kadar yan karakterlerinde gidişatını merak ettiren bir kitap. Yazar beklediğim sona giden yolda beni okurken tam anlamıyla ters köşeye yatırdı. Gerek Hollanda'da, gerek Hazel'ler evlerine döndüklerinde... Bu kısım ile ilgili fazla spoiler vermeyeceğim. Okuyup kendinizin yorumlamanızı tavsiye ederim... Pişman olmayacağınız bir kitap.
.


Sevdiğim alıntılardan bazıları:

"El bombası gibiyim," dedim tekrar. "İnsanlardan uzak durmak, kitap okumak ve düşünmek ve sizinle takılmak istiyorum çünkü sizi incitmem konusunda yapabileceğim hiçbir şey yok çünkü çok yakınımdasınız ve bırakın da bu dediklerimi yapayım, tamam mı? Depresyonda değilim, daha çok dışarıya çıkmam filan gerekmiyor. Ve sıradan bir genç olamam çünkü bir el bombasıyım."
.
"Beni tanımıyorsun bile," dedim. Konsolda duran kitabı aldım. "Bunu bitirdiğimde seni arasam olmaz mı?"
"Ama cep telefonu numaram sende yok." dedi.
"Kitabın içinde yazdığından şüpheleniyorum." O şapşal gülümsemesi yüzüne yayılıverdi.
"Birde birbirimizi tanımıyoruz diyorsun."
.  
Bir anda Augustus, "Ölümden sonra hayata inanıyor musun ?" diye soruverdi.
"Sonsuzluk yanlış bir kavram bence," diye yanıt verdim.
Sırıttı. "Sensin yanlış kavram."

.
"Depresyon kanserin yan etkisi değil. Depresyon ölmenin yan etkisi aslında...."
.
"Kendin olmakla o kadar meşgulsün ki ne kadar emsalsiz olduğuna dair hiçbir fikrin yok."
.
Acı aslında hep oradaydı. Beni içime doğru çekiyor, hissedilmeyi talep ediyordu.
"Acının olayı bu" dedi Augustus ve ardından bana baktı "Acı hissedilmeyi talep eder."
.
"...bende ona iyi olup olmadığını sordum. "Suya gömülmeye devam ediyor," dedi. Çölde bir lütuf, okyanusta bir lanet."
.
"Peki," dedi sonsuzluk kadar uzun gelen bir süre sonra. "Belki peki bizim sonsuza dek'imiz olur."
"Peki," dedim.
"O okurken uykuya dalar gibi aşık oldum: Önce yavaş yavaş sonra bir anda."
"Ah Hazel Grace, hiç sorun değil. Kalbimin senin tarafından kırılması bir onur olurdu." 
. 
"Dünya," dedi, "bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil."
"Seni seviyorum ve sevginin boşluğa atılan bir çığlık olduğunu ve unutulmanın kaçınılmazlığını, herkesin ölüme mahkum olduğunu ve tüm çabamızın toza dönüşeceği bir günün geleceğini biliyorum ve güneşin elimizdeki tek dünyayı yutacağını da biliyorum ve seni seviyorum..."
"Sayılı günler içinde bana bir sonsuzluk verdin."
“Hazel’la ilgili şöyle bir şey var: Neredeyse herkes dünyada bir iz bırakabilmekle kafayı bozmuş. Bir miras bırakmakla. Ölümü alt etmekle. Hepimiz hatırlanmak istiyoruz. Ben de istiyorum. Canımı en çok sıkan şey, hastalığa karşı sürdürülen kadim ve haysiyetsiz savaşta hatırlanmayan bir zayi olmak. İz bırakmak istiyorum… Hazel farklı. O hafif adımlarla yürüyor, ihtiyar. Dünyadaki adımlarını hafif a...tıyor. Hazel gerçeği biliyor: Evreni, ona yardımcı olabileceğimiz kadar incitmemiz de mümkün ve büyük ihtimalle ikisini de yapmayacağız. İnsanlar onun daha az yara bırakmış olmasının, çok az insanın onu hatırlayacağının üzücü olduğunu, çok sevilmesine rağmen geniş çapta sevilmediğini söyleyecek. Ama bu üzücü değil, Van Houten. Bu muzafferane. Kahramanca. Gerçek kahramanlık da bu değil mi zaten?” 
.
Benden bir Aynı Yıldızın Altında çizimleri, birisi el ile çizim, diğeri ise clipart. Kötü olan varsa, aramızda idare ederiz değil mi? :)
Çok derin sevgilerle, keyifli okumalar dilerim. Daima mutlu kalın... :)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder